Siz hala Lightroom kullanmıyor musunuz?

Uzun zaman önce, fotoğraf meraklısı bir arkadaşımla sohbet ederken konu Lightroom’dan açıldığında “ya o lightroom’da da bi numara yok” şeklinde beni şaşırtan bir yorumu olmuştu. Bu konuşmanın üzerinden en az 2 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün bile, sadece meraklılarla değil, arkadaşım olan ya da olmayan profesyonel fotoğrafçılarla konuşurken, Lightroom kullanmadıklarını, sadece Photoshop’la işlerini görmeye çalıştıklarını farkedince hayrete düşüyorum. Dünyada profesyonel fotoğrafçıların büyük çoğunluğu, hele de düğün fotoğrafçıları, işlerinin önemli kısmında Lightroom ya da benzeri bir yazılım kullanıyorken, ülkemizde hala tüm editing işlerini sadece Photoshop ile yapan ya da yaptıran insanlar olduğunu görünce, bu güzel programla neler yapılabieceğini bir de burada özetleme ihtiyacı duydum. Elbette Lightroom ile yapabileceklerinizi Aperture ya da Capture One gibi bir programla da yapmak mümkün, ama bunların arasında en fazla kabul göreni Lightroom olduğu için ben de örneklerimi Lightroom üzerinden vereceğim.

Hem Lightroom hem de Photoshop’un aynı firma (Adobe) tarafından geliştirildiğini ve satıldığını düşünürseniz, bu ikisinin birbirinin rakibi olmadığını, Lightroom’un Photoshop’un yerini almaya çalışmadığını görebilirsiniz. Dolayısıyla Lightroom kullanmak demek Photoshop’u dışlamak anlamına gelmiyor. Ama Lightroom kullanmanın hayatı oldukça kolaylaştırdığını, Photoshop’ta yapılması gereken işleri önemli ölçüde azalttığını, bu sayede normalde belki bir hafta süren editing işlerinin Lightroom ile yarım günde bitebildiğini söyleyebilirim. Nasıl, cazip geldi mi?

Lightroom sadece bir editing programı değil, bir fotoğraf yönetimi yazılımı. Bugün çektiğiniz ve şimdiye kadar çekmiş olduğunuz binlerce, onbinlerce fotoğrafı düzenli bir şekilde saklamak, o kadar fotoğraf arasından, mesela bir röportajda ya da web sitenizde kullanmak için aradığınız tek bir kareyi zahmetsizce bulmak, işin yönetim kısmının sağladığı avantajlardan bir tanesi. Bunun dışında, bir seansta çektiğiniz birbirine benzer onlarca fotoğrafı karşılaştırarak, beğenmediklerinizi elemek ve kullanmak istediklerinizi seçmek de Lightroom ile çok kolay.

İşin editing kısmında ise Lightroom Photoshop’a göre çok daha hızlı bir çalışma sistemi sağlıyor. Photoshop’taki gibi piksel piksel oynamak Lightroom’da çok mümkün değil belki, ama neredeyse her fotoğrafa yapılan ışık, renk, kontrast gibi ayarlar Lightroom’da sadece saniyeler sürüyor. Bunların dışında, netlik, renkli ya da siyah beyaz seçimi, tonlama, objektiflerin sebep olabileceği bozulmaları düzeltme işleri, vignette efektleri ve daha fazlası hep elinizin altında.

Ama bence Lightroom’daki en faydalı özelliklerden biri, bir fotoğrafa yaptığınız ayarları, ona benzer yüzlerce fotoğrafa tek dokunuşla uygulayabilme özelliği. Bunun nasıl işe yarayacağına bir örnek verelim. Diyelim ki bir düğün fotoğrafçısı, günün sonunda çiftine teslim edebilecği yüzlerce fotoğraf üretiyor. Bunlardan belki 50-60 tanesiyle bir albüm yapacağı için, bu 50 fotoğrafın üzerinde detaylıca çalışıyor, ama geri kalan yüzlerce fotoğrafı da düzenlemek haftalar alacağından, bunlara dokunmadan olduğu gibi veriyor. Oysa bu yüzlerce fotoğraf, farklı pozlar, kompozisyonlar, hikayeler içerse de, temelde birbirine yakın ışık şartlarında çekilmiş fotoğraf gruplarından oluşuyor. Bu durumda fotoğrafçı, bir fotoğraf için Lightroom’da yaptığı ışık renk ve kontrast ayarlarını tek bir tıkla birkaç saniye içinde benzer tüm fotoğraflara da uyguladığında, çifte teslim ettiği bütün fotoğraflar yüksek doğru ışık, renk ve kontrast ayarında oluyor.

Gördüğünüz gibi Lightroom kullanmak hayatınızı kolaylaştırıyor, bilgisayar başında geçireceğiniz saatleri azaltıyor. Lightroom’un tüm özelliklerini bu yazımda anlatabilmem mümkün değil. Ancak fırsat buldukça bazı kolaylıklarını paylaşmaya devam edeceğim. O sırada siz de Lightroom ile ilgili merak ettiklerinizi aşağıdaki yorum kısmından bana iletirseniz elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım.