NOT: Bu çiftimin İstanbul’da gerçekleşen düğününün hikayesini de bu sayfada görebilirsiniz.
Begüm ve Murat ile düğünleri hakkında konuşurken, bir hafta öncesinde, Begüm’ün Mudanya’daki köyünde bir kına planladıklarını öğrenmiştim. Biraz daha detaya inince, tavuk alma adetinden de bahsetti Begüm. Gecenin sonunda bütün köyü dolaşıp evlerden tavuk başta olmak üzere yiyecekler toplanacak, ardından bu yiyeceklerle bir ziyafet verilecekti. Böyle çılgın bir etkinlikte alışılmışın dışında kına fotoğrafları elde edeceğimiz kesindi. Heyecanlanmaya başlamıştım.
Kına fotoğrafı deyip geçmeyin. Günümüzde kına fotoğrafları her ne kadar düğün fotoğrafları kadar ilgi görmüyor olsa da, özellikle bu tür adetleri yaşatmayı tercih eden çiftler için eşit derecede önemli. Ve kına da düğün gibi, bütün gün süren bir hazırlık gerektiriyor. Dolayısıyla işin sadece eğlence kısmına katılıp fotoğraflamak, o günün atmosferini anlatmaya yeterli olmayabiliyor. Bu yüzden ben de Begüm’e kuaförde katıldım.
Murat da aileler ile birlikte kuaföre geldiğinde hazırlıkların sonuna yaklaşıyorduk.
Begüm bindallıyı gece kına yakılmadan hemen önce giyecekti. O zamana kadar da mavi şık bir elbiseyi tercih etmişti.
Kuaförden çıktığımızda Mudanya sokaklarında, çift ile ve arkadaşlarıyla biraz pozlu fotoğraf çekmek için yeterli zamanımız oldu.
Begüm bu kıyafetle zarif bir deniz kızına benzememiş mi?
Köye geçtiğimizde, evde bizi keyifli bir kalabalık bekliyordu.
Evde deniz kızının kostümüne son rötuşlar yapıldı.
Eğlenceye geçmeden önce Murat’ı bir sürpriz daha bekliyordu. Kız tarafı Begüm’ü evin odalarından birine saklayacak, damat ise bütün evi dolaşarak gelinini bulmaya çalışacaktı.
Begüm, kınanın, eski günlerde olduğu gibi köy okulunun bahçesinde yapılmasını istemişti. Söylediklerine göre, okul yıllardır kullanılmadığı için, bahçeyi yabani otlar sarmıştı. Ancak köyün gençleri bir araya gelip kınadan önceki gün bahçeyi tekrar böyle bir organizasyona ev sahipliği yapabilir hale getirmek için ortak emek vermişlerdi. Bunu öğrenince bu şirin köyü daha bir sevdim 🙂
Elbette köyün çocukları da bütün tatlılıkları ile oradaydılar.
Geceyi keyifli kılan faktörlerin başında, müziği yapan “abla” geliyordu. Gerek enerjisiyle, gerekse zaman zaman pistte dans edenlere laf atmasıyla tam bir fenomendi. Bir ara dayanamayarak kendisi de piste atladı.
Danslar edilip eğlence tavan yaptığında, artık bindallı giyme zamanı da gelmişti. Begüm, kız kardeşi Merve ile birlikte üzerini değişmek için eve döndü.
Kısa süre sonra tekrar okulun bahçesindeydik. Fazla gecikmeden kına töreni başladı.
Adetlere göre, kına yakıldıktan sonra, damadın gelini kaçırması gerekiyordu. Murat bu görevi de keyifle yerine getirdi.
Ardından tavuk alma adetine geçildi. Okulun bahçesini dolduran kalabalık Begüm ve Murat’ı da önlerine katıp yola döküldü.
Ben başka bir yerde bu kadar çılgın köy halkını bir arada gördüğümü hatırlamıyorum; saat gece yarısını çoktan geçmişti, köyün yarısı davul zurna eşliğinde şarkılarla sokaklarda dolaşıyor, diğer yarısı da evlerinden çıkıp tepsiler içinde tavuk, pilav, tatlılar ve içecekler sunuyordu. Elbette gelin ve damada biraz göbek attırmadan evlerinin önünden göndermiyorlardı.
Neredeyse bütün köyü dolaşan grup sonunda eve döndü…
..ve toplanan ganimet ile güzel bir ziyafet verildi. Bu sırada saatler gece 2:30’u gösteriyordu!
Yemekler yendikten sonra grup dağıldı, ancak gençler ve kendini genç hissedenler sohbetlerine sabaha kadar devam ettiler. Ben de bu olağanüstü afterparty’nin taze anılarıyla sabaha karşı onlardan ayrıldım. Şimdi bir sonraki tavuk alma törenini dört gözle bekliyorum 🙂
Bu yazıda en çok ilginizi çeken şey ne oldu?